Dolar
32.37
Euro
34.96
Altın
2,233.04
ETH/USDT
3,560.10
BTC/USDT
70,230.00
BIST 100
9,079.97
Analiz

IKBY referandumu etnik çatışmayı tetikleyebilir

Bağdat’tan, Tahran’dan ve Ankara’dan gelen itirazlara rağmen, IKBY Başkanı Barzani referandum sürecini devam ettirmekte kararlı görünüyor; “Şimdi değilse ne zaman?” diye düşünerek hayatını adadığı davada sonucu görmek istiyor.

Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar  | 23.08.2017 - Güncelleme : 23.08.2017
IKBY referandumu etnik çatışmayı tetikleyebilir

İSTANBUL - Bora Bayraktar

Yaklaşık bir ay sonra dananın kuyruğu kopacak ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi referandum sandığını halkın önüne koyacak. Bağdat’tan, Tahran’dan ve Ankara’dan gelen itirazlara ve uyarılara rağmen, IKBY Başkanı Mesut Barzani süreci devam ettirmekte kararlı görünüyor. Zaman daraldıkça, referandum tarihi yaklaştıkça manevra olanakları da azalıyor. Referandum gerçekleşirse bambaşka bir Ortadoğu’ya uyanacağımıza hiç kuşku yok. Peki, bu nasıl bir Ortadoğu olacak? Bu sorunun yanıtı yaşanan süreçte gizli.

Kürtlerin bağımsızlık ideali

Bağımsızlık Kürtler için adeta sihirli bir sözcük gibi. Onun büyüsüne kapılmamak, özellikle Mesut Barzani gibi bu idealle yetiştirilmiş, bu yolda mücadele etmiş, kuzey dağlarında Baas rejimiyle savaşmış bir babanın oğlu, iddiası olan bir aşiretin lideri için son derece zor. Artık 70 yaşını geride bırakan ve bağımsızlık idealini gerçekleştirmek için fazla zamanı kalmadığını düşünen Barzani, ömrü boyunca hedefe bu kadar yakın olduğunu düşündüğü bir an yaşamamış olmalı. Irak’ın neredeyse üçte birinin üç yıl boyunca terör örgütünün işgali altında kaldığı, merkezi hükümetin zayıfladığı, engel çıkarabilecek komşu Suriye’de rejimin varoluş savaşı verdiği, Kürt hareketine sempatiyle bakan ABD’nin bölgede askeriyle, silahıyla var olduğu bir ortamın, Kürtlere beklediği fırsatı getirdiğine inanıyor. Barzani “Şimdi değilse ne zaman?” diye düşünerek hayatını adadığı davada sonucu görmek istiyor.

Barzani’nin referandum için bastırmasındaki ikinci ve daha pratik bir neden ise başında bulunduğu yönetimin siyasi ve hukuki zemininin kaybolmuş olması. Sekiz yıllık görev süresi Ağustos 2013’te dolan, siyasi uzlaşmayla iki yıl daha pozisyonunu koruyan Barzani, son iki yıldır ise başkanlık koltuğunda zorla oturuyor. Muhalif partiler Barzani’nin görevini usulünce bırakması için bastırsa da, bunu hayata geçirecek bir mekanizma olmadığı için durumu kabullenmiş haldeler. Barzani bu referandum üzerinden milliyetçi oyları pekiştirmek, kendisini ilk Kürt devlet başkanı olarak konumlandırmak istiyor.

Mart ayında Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (IKYB) öncülüğünde başlayan Kerkük’teki bayrak meselesi de bir yönüyle Barzani’ye bir meydan okumaydı. IKYB’nin güçlü olduğu tartışmalı bölge Kerkük’te atılan bu adım, milliyetçileri bu tarafa çekme girişimiydi. Barzani ister istemez bu adımı üstlenerek Türkiye ile ilişkileri bozma pahasına hareketin liderliğini ele aldı ve referandumun fitilini ateşledi. Başını Goran Hareketi’nin çektiği bazı siyasi gruplar ve liderler ise zamanın uygun olmadığı, Barzani’nin referandum üzerinden sorunların üstünü örtmek istediği, meselenin parlamentoda çözülmesi gerektiği gibi gerekçelerle bu oylamaya karşı çıkıyor. Barzani’nin referandumun “Evet” rüzgarıyla, referandumdan hemen sonra yapılacak parlamento seçimlerini kazanmayı planladığını düşünenlerin sayısı da az değil.

Bağdat’ın jeopolitik açmazları

Eski başbakan Maliki döneminde Bağdat Erbil ile ciddi sorunlar yaşamıştı. Ocak 2014’te Türkiye’ye petrol satışı girişiminde bulunduğunda petrol gelirlerinden Kürt bölgesel yönetiminin payını vermemesinin, DEAŞ’ın aynı yılın Haziran ayında Kerkük’e düzenlediği saldırıda Irak ordusunun kaçmasının ve bu mevzilerin çoğunu Kürtlerin doldurmasının ardından, Barzani bağımsızlık referandumunu gündeme getirmişti. Eylül 2014’te Haydar İbadi’nin başbakan olmasıyla süreç ertelenmiş, terörle mücadeleye dönülmüştü. Bu süreçte tartışmalı bölgelerde pozisyonunu tahkim eden IKBY, referandumla petrol zengini bu bölgeleri de yutmanın peşinde.

Ancak Irak merkezi hükümeti bu durumu kabullenecek gibi görünmüyor. Gerek İbadi’nin açıklamaları gerekse hali hazırda devam eden Telafer operasyonuyla sınır kontrolünün sağlanmaya çalışılması, yapılan açıklamalar ve jeopolitik gerçekler, Bağdat’ın olaya sessiz kalmayacağının işareti.

Irak’ın mevcut petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık üçte biri IKBY’nin hak iddia ettiği topraklarda bulunuyor. Sadece Kerkük’teki petrol rezervi Irak’ın bütünün yaklaşık yüzde 12’sine denk geliyor. Bu kaynağın bölünmesi Irak için ciddi bir gelir kaybı demek. Irak’ta IKBY'nin bağımsızlığı, Bağdat’ın Türkiye ve Batı ile bağlarının da kopması anlamına geliyor. Petrol ticareti konusunda Basra körfezine çok dar ve yetersiz çıkışı olan Bağdat açısından bu, İran ya da Kuveyt gibi ülkelere kaderini teslim etmek anlamına geliyor ki bunu hiçbir Iraklının kabul etmesi mümkün değil. Sadece petrol de değil, Irak’ın su kaynaklarının neredeyse tamamı Kürt bölgesinden geçen dağlardan, nehirlerden geliyor. Enerji santralleri Dicle ve Fırat’ın üzerinde yer alıyor. Irak’ın bu anlamda da bölünmeye karşı direnmesi, bunun için savaşması sürpriz olmayacak.

İran faktörü

İran da Kürt bağımsızlık hareketini endişeyle takip ediyor ve böyle bir oluşuma sert yanıt verecek gibi görünüyor. İran’ın öncelikli endişesi bölgenin Balkanlaşması. Eski Yugoslavya’ya uygulanan senaryonun Irak, Suriye ve daha sonra İran’a uygulanması. İran içinde Huzistan, Kürdistan, Belucistan ve Güney Azerbaycan gibi etnik çizgilerle belirlenen, teorik olarak bölünmeye müsait vilayetler var. Kendi Kürtlerine sert politikalarla göz açtırmayan İran, son dönemde İran KDP’sine yönelik ciddi operasyonlar yaptı. Kandil’in İran tarafına bayrak çekmesine bir süredir göz yumduğu PJAK’a yakın zamanda mesajını verdi. İran IKBY’nin bağımsızlığının kendi içindeki Kürtleri cesaretlendireceğinden, dahası yeni kurulacak Kürt devletinin ABD’nin uydusu haline geleceğinden emin görünüyor. İkinci endişesi de bu. Bölgeye askeri olarak yerleşen, pek çok üs açan ABD’nin, Türkiye ya da Bağdat ile pazarlık etmek zorunda kalmadan İran’a karşı hamleler yapabileceği üsler elde etmesi, İran için büyük bir tehdit. Bir başka konu, İran’ın Akdeniz’e çıkma, İsrail’i sıkıştırma politikasının da ABD destekli Kürt devleti yüzünden sıkıntıya düşecek olması. Bağdat’a uygulanan baskı İran’ı geriletebilir, Suriye lojistik hattını zora sokabilir. Çünkü ABD’nin İsrail ve Suudi Arabistan ile yürüttüğü ‘master plan’da İran’ın güneyden rahatsız edilmesi de gündemde.

Türkiye’nin itirazı

Türkiye de prensip olarak ülkelerin toprak bütünlüğünün korunmasından yana. Irak ve Suriye’deki çözülme, Türkiye sınırlarına doğrudan mülteci baskısı olarak yansıyor. Bu da Türkiye’de ekonomik ve sosyal sorunları ve güvenlik/terör sorunlarını beraberinde getiriyor. Türkiye’yi etkiye açık kılıyor. Suriye meselesinde bunu çok iyi anlayan Türkiye, Esed’e rağmen Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması için son iki yılda önemli adımlar attı. Şimdi bir Kürt devleti ilanı ile başlayacak savaşın, yüklü bir dosyayı açmasını istemiyor.

Ayrıca Ankara da tıpkı Tahran gibi bölgenin Balkanlaşmasından, ayrılıkçı hareketin Türkiye’ye sıçramasından ve terör örgütü PKK’nın faaliyetlerini artırmasından endişe ediyor. Bugüne kadar Barzani ile iyi ilişkiler kuran, IKBY’ye zor günlerinde destek olan Türkiye, bağımsızlık girişimini yersiz buluyor.

Türkiye de tıpkı İran gibi, ABD’nin bölgeye girişini istikrarsızlaştırıcı, bölge ülkelerinin aleyhine ve tehlikeli buluyor. ABD’nin PKK/PYD/YPG’ye verdiği açık destek, derin bir güven bunalımı oluşturmuş durumda. Yarın ABD’nin bu örgüt üzerinden bölgeye nizam vermeye kalkması ihtimali, Türkiye’nin bir koridorla Arap dünyasından koparılması çabası da ciddiye alınan bir tehdit.

ABD’nin Basra politikası

Amerikan yönetimi Barzani’nin bağımsızlık referandumuna ilkesel olarak değil, zamanlama açısından karşı çıkıyor. Yani “Bağımsızlığa evet, ama şimdi değil” pozisyonunda. Nedeni ise çok açık: Basra körfezini tamamen denetim altına almak, buradaki petrol ve doğal gaz akışına hakim olmak, İran, Rusya ve Çin’i bölge dışında tutmak. ABD bunun için Irak’a iki kez müdahale etti ve büyük yatırımlar yaptı. 2003’te Irak’ın işgali bunun içindi. Ama bir avuç Sünni direnişçi, ABD savaş makinasına kök söktürdü. Sünni üçgeni ABD için ölüm üçgeni oldu. Bu direniş uzun yıllar Musul ve Enbar vilayetinden idare edildi. Sünni direnişi kırılamadığı için ABD’nin Irak planları istenilen sonuca ulaşamadı ve operasyonun maliyeti arttı.

El Kaide ve DEAŞ’ın girişiyle buradaki işgale karşı direniş terörize/kriminalize oldu. ABD bu fırsatı kullanarak şimdi bu bölgedeki Sünni demografiyi değiştirme (fakat Şiiler ile değil, Kürtlerle değiştirme) politikasına tutunmuş görünüyor. Suriye’de PYD, Irak’ta ise Bölgesel Yönetim, ABD’ye istediği şansı verebilir ve buradaki direnci kırabilir. Bu nedenle Washington Kürtlere yönelmiş durumda. Bu yönelim taktik değil stratejik bir yönelim gibi duruyor.

Peki ya Rusya?

Küresel bir güç olma, ABD’yi Avrasya’dan uzaklaştırma düşüncesindeki Rusya’nın daha çok zamana ihtiyacı var. Yeni donanmanın, dış cephede ABD’yi dengeleyecek üslerin ve ittifakların kurulması öncelikleri. Kırım’ın işgali ve Suriye’de askeri varlığın tesis edilmesi bu çerçevede önemli kazanımlar oldu. Rusya aslında Kürtleri kendi denetimi altında tutmak, bölge ülkelerine karşı kullanmak istiyor. Ancak PYD’nin ABD ile yakınlaşması Moskova’da yüzleri buruşturdu. Yine de Rusya Kürtleri küstürmemek, etkisini sürdürebilmek için referanduma açıkça karşı çıkmak yerine, bu işi İran ve Türkiye’nin çözmesine göz yummak, ileride yeniden Kürtlerle teması sürdürmek için şimdilik geri planda kalmak gibi bir politika belirlemiş görünüyor.

Arap-Kürt Savaşı kaçınılmaz

Irak Kürtlerinin bağımsızlık çabası çok yönlü, çok etkili, çok da kontrol dışı bir mesele gibi görünüyor. Bölge ülkeleri ve küresel güçler burada çeşitli hesaplar içinde. Tehditler Ankara ile Tahran’ı yakınlaştırdı. İki ülke, varoluşsal tehdit algısıyla aralarındaki meseleleri bir kenara bırakarak ortak bir tavır belirledi. Ancak asıl tepki Irak içinden gelecek: Kürt bağımsızlığı, yıllardır “geliyorum” diyen Arap-Kürt etnik savaşının fitilini ateşleyecek. Bağdat merkezi hükümeti, bu bağımsızlığa karşı, tartışmalı bölgeleri geri almak için askeri güç kullanacaktır. Kerkük, Hanekin ve Musul çevresindeki tartışmalı noktalar, cephenin ilk hatları olacak gibi görünüyor. Bu etnik savaş PYD ile Suriye rejimi arasında da kendini gösterebilir. Telafer operasyonuyla Irak-Suriye sınırı ve Türkiye, İran sınırları kapanacağından, Kürt Bölgesel Yönetimi ancak ABD’nin hava desteğiyle ayakta kalabilecek bir halde kalacak. ABD ise Bağdat ile ilişkilerini sürdürebilmek için, Kürt yönetimiyle Irak merkezi hükümeti arasında seçim yapmak zorunda kalacak.

Tablo son derece karmaşık ve seçenekler bölge açısından çok da parlak değil. Bu gidişi engellemenin tek yolu ise referandumun bir kez daha rafa kaldırılması. Fakat Barzani bu geri adımı atabilecek mi, onu hep birlikte göreceğiz.

[İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar, 'Hamas' kitabının yazarıdır]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın