Analiz

'Kaddafi rüşveti' Fransız siyasetini sarsıyor

Sarkozy'nin 2007 yılı seçimleri için Libya eski devlet başkanı Kaddafi'den usülsüz para aldığına yönelik suçlamalardan dolayı gözaltına alınması, Fransa siyasetinde Libya dosyasının kapanmadığını gösteriyor.

Dr. Yaşar Demir  | 23.03.2018 - Güncelleme : 29.03.2018
'Kaddafi rüşveti' Fransız siyasetini sarsıyor

France

STRAZBURG - Dr. Yaşar Demir

Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Fransız siyasetinde yıldızı aniden parlayan birisi olarak kabul edilir. Sarkozy, Sefarad Yahudi kökenli göçmen bir ailenin çocuğu olarak başarılı geçen bir eğitim hayatından sonra, 23 yaşında avukat olarak hayata atıldı. Politikaya duyduğu derin ilgi sonucunda 28 yaşında Neuilly Sur Seine Belediye Başkanı olarak Fransız siyasetine girdi.

Basamakları hızla tırmanıp 5 yıl sonra milletvekili, 8 sene sonra da 1996’da hükümet sözcüsü olarak siyasetin merkezine yerleşti. Elde ettiği güce dayanarak mı bilinmez, karizmatik lider Jacques Chirac ile ters düştü ve bunun sonucunu 6 yıl boyunca etkisiz kalmakla ödedi. Nihayet yine kendisine ihtiyaç duyulmuş olmalı ki 2002’de İçişleri Bakanı daha sonra da Endüstri Bakanı olarak görev yaptı. Başkanlık seçimlerinin yaklaştığı günlerde, Fransa’da meydana gelen sokak olaylarının gölgesinde, Fransız halkına değişim vaadiyle Merkez Sağ Parti’den başkanlığa adaylığını açıkladı. Belki de başkanlık seçimleri tarihinde, en fazla vaatte bulunan aday olarak kabul edilmektedir. Sarkozy, tabiatı ve vaatleriyle kendisini halka karşı sorumluluk noktasında iyice bağlamış oldu. İşsizlik oranını düşürme, kişi başına düşen geliri arttırma, daha güvenlikli bir yaşam gibi konular en fazla vurguladığı hususlar oldu. Neticede başkanlık seçimini, 6 Mayıs 2007’de ikinci turda yüzde 53 oranına tekabül eden yaklaşık 19 milyon oy alarak kazandı.

Sarkozy, özellikle seçim kampanyası boyunca "Birlikte Her Şey Mümkün" sloganıyla kitleleri inandırmış ve sorunlu olan ekonomi konusunda halkın beklentilerini artırmıştı. Bu sosyo-psikolojik ortamda 4 yıl boyunca hiçbir varlık gösteremeden, nerdeyse başkanlık sürecini bitirmek üzereyken, birden Tunus’ta patlak veren halk ayaklanması sonucunda adeta unutulmak üzere olan Sarkozy yeniden gündeme oturdu. Sarkozy, yerinde bir hamleyle, Fransa'ya sığınmak isteyen Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin’e destek vermedi. Böylece demokrasi isteyen Tunus halkının geç de olsa yanında yer aldığını gösterdi. Bir anda Sarkozy, Arap Baharının merkezinde yer alan lider durumuna geldi. İç siyasette de bunu fazlasıyla kullanmaya başladı. Zira Afrika, Fransa için iç siyasette de etkin olacak kadar hayati öneme sahip bir kıta. Mamafih, içteki etkisizliğini, Afrika’daki siyasetiyle örtmesi imkan dahilindeydi. Neticede bir Afro-Sarkozy politikasının Quai d’Orsay’de de kabullenildiği anlaşılmaktadır.

Arap Baharı ile Libya - Fransa ilişkileri

Arap Baharı, Libya’ya sıçrayınca olaylar daha da vahim bir hal aldı. Fransa’da Libya ile ilişkilerin mahiyeti tartışılmaya başlandı. Kaddafi’nin Aralık 2007’de Paris’te Sarkozy tarafından karşılanışı hafızalarda canlandı. Kaddafi samimi bir şekilde karşılanmış ve bunun sonucunda Hotel Marigny’de, Elysee bahçesinde 5 gün boyunca Bedevi çadırında konaklamasına sempati ile karışık bir üslupla mukabelede bulunulmuştu. Görüntülere bakılırsa iki lider arasında sıradan olmayan bir samimiyet söz konusuydu. Zira diplomatik protokollere sıkı sıkıya bağlı olan Fransa Hariciyesinin bu denli bir uygulamayı kabullenmesi ilginç karşılanmıştı.

Ancak Arap Baharı ile birlikte artık Sarkozy- Kaddafi arasında hazan rüzgârları esmeye başladı. Fransa Afrika’da etkin olmak ve varlığını sürdürmek için aktif bir politika izlemek zorunda olduğu stratejisini benimsemiş olmalı ki, Sarkozy her ne pahasına olursa olsun Kaddafi’nin Libya’dan gitmesi gerektiğini bunun için de güç kullanmaktan çekinmeyeceğini bildirerek etkisi hala devam eden bir bombanın da fitilini ateşlemiş oldu. Dönemin Dışişleri Bakanı Alain Juppé, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Mart 2011’de 1973 sayılı çözüm önerisi sunmuş ve netice alamamaları durumunda da tek başlarına Bingazi Halkı’na destek olacaklarını ve Kaddafi güçlerini durduracaklarını bildirerek, Fransa’nın son sözünü söylemişti. Neticede ilk darbenin ardından Türkiye’nin de devreye girmesiyle Libya harekâtı Fransız müdahalesinden çıkıp NATO müdahalesine evrildi ve böylece Kaddafi hikâyesi ebediyyen sona ermiş oldu.

Sarkozy’nin Libya’ya müdahalesi iki amaca yönelikti. Birincisi Fransa’nın Kuzey Afrika’daki etkinliğini artırmak, ikincisi de iç politikada hala 'ben varım' mesajı vermekti. Ancak geldiğimiz noktada öyle anlaşılıyor ki Sarkozy başka bir hesabı da kapatmak için Kaddafi’yi bitirmek istedi. Bitti sanıldığı bir dönemde aniden Ziad Takieddin adında Lübnan asıllı bir aracının 2013’te ortaya çıkıp, 2007’deki seçimlerde Libya’dan Sarkozy ve partisine seçim kampanyası için milyonlarca avro mali destek gönderildiğini açıklaması, Fransa’da ilk etapta şok etkisi meydana getirdi. Esasında 2012’de Sarkozy’nin partisinin usulsüzlük yaptığı konusunda da savcılık soruşturma başlatmıştı. Ancak Libya meselesi ile ilgili ilk soruşturma, telefon dinlemeleri sonucunda 2013’te açılabildi. Gerek seçimlerde fazla harcama yapılması, gerekse sahte faturalar düzenlenmesi konusunda yapılan tahkikat sonucunda, partiye ve seçim kampanyası yöneticisine cezalar kesilmiş, Sarkozy ise suçlardan azad tutulmuştu. Bununla birlikte gelinen noktada, Libya dosyasının kapanmadığı görülüyor. Şu an için elde net bilgiler olmamakla birlikte 20 Mart 2018 tarihi itibariyle seçim zamanında usulsüz nakit para akışı gerçekleştirdiği iddiasıyla Sarkozy gözaltına alındı. İddialara göre transfer edilen para yaklaşık 50 milyon avro civarında. Hakkında resmi soruşturma başlatılan ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Sarkozy, ifadesinde kendisinin değil Fransa'nın hedefte olduğunu söyledi ve yasa dışı finansman sağlama, Libya kamu fonlarını gizleme ve yolsuzluk yapma suçlamalarını kesin bir dille reddetti. Fransa basınına göre Sarkozy sorgu esnasında "bu iftiralar 2011'den bu yana hayatımı cehenneme çevirdi." ifadesini de kullandı.

Fransız basını ve halk Sarkozy'nin suçlu olduğunu düşünüyor

Gözaltına alınması akabinde iddiaları destekler mahiyetteki yayınlar ise dikkati çekti. Aynı gün Fransız BFM kanalının yayınladığı görüntü, Libya’nın bombalanması, Kaddafi’nin düşüşü ve Sarkozy’nin seçim kampanyasının mali kaynağı arasındaki bağlantı hakkında fikir verir mahiyette. Buna ek olarak 15 Mart 2011’de yani Libya’nın bombalanmasından 4 gün önce, çadırında kendisiyle yapılan bir röportajda Kaddafi, “Sarkozy’nin başa geçmesine yardım eden benim. İçişleri Bakanı iken buraya, çadırıma ziyarete geldi, para istedi ve ben de verdim.” açıklamalarında bulunduğu yayın, kamuoyuna adeta Kaddafi - Sarkozy ilişkisine delil olarak sunuluyor. Son olarak da Kaddafi’nin yakalanması ve linç edilmesi olayında Fransa’nın rolü sürekli tartışma konusu oldu. Sirte kentinde muhalifler tarafından linç edilen Kaddafi’nin aslında Fransız gizli servisi tarafından bulunup, göstericilere teslim edildiği veya kalabalık arasına karışan Fransız ajanları tarafından öldürüldüğü iddiaları, raporlara yansıdı. Albay Kaddafi’nin yerinin, kendi rejimini korumak karşılığında Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed tarafından Fransızlara bildirildiği de İngiliz basını tarafından dile getirildi. İngilizlerin Rakka’da DAEŞ-PYD-ABD üçgenindeki ilişkiyi ifşa etmesi akabinde, Sarkozy ile ilgili önemli bilgileri vermesinin, ikili ilişkilerde nasıl bir yankı meydana getireceği merak konusu.

Olayın iç siyasetteki boyutu ise önemli olan diğer bir mevzudur. Elbette hiçbir olay sebep sonuç ilişkisi olmadan meydana gelmez. Bu hususta halkta, ciddi delillerin olması dolayısıyla savcılığın böyle bir adım attığı yönünde kanaatin hasıl olduğunu belirtmek gerekir. Davanın nasıl sonuçlanacağı şimdilik muamma olsa da siyasi olarak bir sonuç doğuracağı kesin. Eski Başbakanlardan Jean Pierre Raffarin’a göre Sarkozy’ye itibar suikasti yapılıyor. Hal böyle ise kimler neden Sarkozy’ye operasyon çekmektedir sorusuna cevap bulmak iktiza eder. Görünen o ki, Fransız siyasetinde eskilerle (kısmen şahin karakterler) ile yeni siyasetçiler arasında mücadele yeni başlıyor. Savaşın ise Sarkozy üzerinden yürütüleceği görülüyor.

Sonuç olarak Sarkozy dosyasını Başkan Macron’un siyasete ciddi bir değişim getireceğini söylemesi ve eskilerin tasfiye edileceği noktasında açık bir irade ortaya koymasından ayrı düşünmemek gerekir. Nitekim Başkan Macron dahi Sarkozy ve François Fillon’a yönelik yolsuzluk iddialarının gündemi işgal ettiği ortamda seçildi. Hali hazırda Parlamentonun üçte ikisinin yeni isimlerden oluştuğu, devlet kadrolarının yenilendiği bir Fransa’da, eski siyasetçilere yönelik de bir süpürme harekatının olduğu açık. Dava nasıl sonuçlanır bilinmez ama eğer Sarkozy suçlu bulunursa, Fransız tarihinde bir diktatörden usulsüz mali destek almış başkan olarak yerini alacak. Libya’ya yaptığı müdahaleden kazandığı insan hakları savunucusu imajını da kaybedecek. Merkez sağ daha da eriyip, Macron’un Partisi’nin Fransız siyasetinin merkezine oturması sonucunu doğuracak.

[Strazburg Buhara Enstitüsü Direktörü olan Dr. Yaşar Demir, doktorasını 2010'da Strasbourg Üniversitesinde Hatay'ın Türkiye'ye katılması ve Fransa'nın Levant (Yakındoğu) politikası üzerine yaptı. Demir, Fransa'nın Yakındoğu Politikası, Suriye ve Hatay kitaplarının yazarıdır.]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın